1933 Eylülünde ressam Nurullah Berk, Abidin Dino, Zeki Faik îzer, Elif Naci, Cemal Tollu ve heykel sanatçısı Zühtü Müridoğlu tarafından İstanbul’da kurulan sanat topluluğu.
D Grbu’na Türkiye’de İzlenimci akademik estetiğe tepki olarak çıkan hareketin, yani Müstakiller grubunun daha ileri aşamada bir uzantısı göüyle de bakılabilir.
Türkiye’de aynı amaçla kurulan sanat topluluklarının dördüncüsü olduğu için, uluslararası alfabenin dördüncü harfini kendine ad olarak seçen D Grubu’nun ilk toplantıları, İstanbul’da Cihangir’de Zeki Faik îzer’in evinde yapıldı; ilk sergiyse 8 Ekim 1933’te Beyoğlu Narmanlı Hanı’nın altındaki Mimoza şapka mağazasında açıldı.
Desenlerden oluşan bu sergiyi, ertesi yıl 19 Ocak 1934’te Beyoğlu Halkevi’nin üst kat salonlarında açılan ikinci sergi izledi.
Türkiye’de sergilerin parasız gezilmesinde de öncülük yapmış olan D Grubu’nun kurulmasında gözetilen iki temel amaç dışında, belli bir estetiği, eğilimi ya da akımı Türkiye’de yaymak gibi bir ilke söz konusu değildi.
Söz konusu temel amaçlardan biri, o sıralarda durgun geçen sanat ortamını canlandırmak, sanata ilgiyi özendirmek, ötekiyse Batı’yı “en az elli yıl geriden izleyen” çağdaş Türk resmine, “yaşayan sanat” doğrultusunda yeni bir atılım kazandırmaktı.
Topluluğun gerek kurucu üyelerinden bazıları gerek sonraki yıllarda katılan ressamların bir bölümü Müstakiller Grubu’nun içinden gelmekteydiler.
Bu nedenle D Grbu’na Türkiye’de İzlenimci akademik estetiğe tepki olarak çıkan hareketin, yani Müstakiller grubunun daha ileri aşamada bir uzantısı gözüyle de bakılabilir.
D Grubunun kuramcılığını ve sözcülüğünü üstlenmiş olan eleştirmen Fikret Adil, D Grubu ve Türkiye’de Resim (1947) adlı kitabında, D Grubu’nu oluşturan ressamları, değişik eğilimlerde olmalarına karş bir araya getiren bağın, Batılı anlamda gerçek sanatı Türkiye’ aktarmak görüşü olduğunu belirtmiştir.
Halkın, özellikle de genç kuşağın, yıllık D Grubu sergilerine gösterdikleri ilgi de, gene Fikret Adil’ göre olumlu bir belirtidir.
Söz konusu ilginin basına yansıyan yönüyse daha da dikkat çekici olmuş, topluluğun ilk sergisinden başlayarak, birçok yazarın olumlu ve olumsuz tepkilerini dile getiren yazılar kaleme aldıkları görülmüştür.
Böylece, belki de ilk kez aydınlar düzeyinde sanatla ilgili küçük çaplı “kamuoyu” oluşmuş, özellikle yerli ve ulusal sanat, çağdaşlık ve geleneksellik gibi konularda, kavramsal düzeyde ilk tartışma ve çatışmalar su yüzüne çıkmıştır.
D Grubu’nu oluşturan ressamlar, Akademi’de Çallı kuşağının öğrencileri olarak yetişmişlerdi; Avrupa’ nın çeşitli sanat merkezlerinde (özellikle Paris’te) Andre Lhote, Ernest Laurent, Grommaire, Leger, Hofmann gibi ressamların atölyelerinde genellikle kübist anlayışa yatkın bir doğrultuda çalışıp yurda döndüklerinde, Çallı kuşağının akademik kökenli izlenimciliğine karşı çıktılar.
Bu nedenle, topluluğun ilk sergisine kübist eğilimden hoşnut olmayanlar tepki gösterdiler.
Ne var ki D Grubu sanatçıları, yeni çağdaş akımlara ve eğilimlere ilgi gösterirken, sanatın temel değerlerine, klasik düzeydeki temel bilgilerine de saygılı davranmaktan geri kalmıyor, sergilerinde eski ustalardan kopyalara yer veriyorlardı.
Sanata akılcı bir yolla bağlanmak, yenilikleri bu yolda denemek, gözledikleri başlıca hedefleri arasındaydı.
Grubun “isim babası” Nurullah Berk, karşı çıktıkları şeyin klasisizm değil, doğanın körükörüne taklidine, kopyacılığa dayanan akademicilik olduğunu öne sürmekteydi.
Bir yandan gelenekçi formülleri istememek, bir yandan da klasisizme bağlı olmak, aslında bir çelişki değildi.