Arapça’da “güzel kokular satan” anlamına gelen aktar kelimesi günümüzde “baharat satan” ya da “çiçekçi” anlamında da kullanılır.
Şüphesiz ki aktarların tarih sayfalarında yeri oldukça önemlidir. Meyvelerin ilk defa kurutulmaya başlandığı ilk çağdan itibaren aktarlar, her çağda uluslararası ticarette de etkin rol oynamıştır. Özellikle tıp kültürünün gelişmediği yerlerde ve imkanların yetersiz olduğu diyarlarda aktarlar sattıkları çeşit çeşit baharatlar ve karışımlar ile binlerce hastaya umut olmuştur.
Karabiber, zencefil ve tarçın gibi baharatları halk ile buluşturan aktarların günümüzde pek bir değeri kalmamış olacak ki usta-çırak ilişkisi içerisinde nesillere aktarılan bu mesleğe ülkemiz üzerinde rastlamak pek mümkün değil. Yine de Kapalı Çarşı ve Mısır Çarşısı gibi tarih kokan yerlerde işini bilen aktarları bulmak mümkün. Tarihte olan öneminden dolayı kutsal bir meslek olarak sayabileceğimiz aktarlar için söylenecek çok söz var, yine de lafı daha fazla uzatmadan aktarların tarihine kısa bir göz gezdirelim.
Bizans İmparatorluğu zamanında aktarlara drogcu, sattıkları baharat, toz ve maddelere ise drog denirdi. Droglar hekimlik yapamaz, sadece şifalı bitkiler ve karışımlar satarak geçimini sağlardı. Fatih Sultan Mehmet 1453 yılında İstanbul’u fethedip Bizans İmparatorluğunun yıkılmasına sebep olduğunda işler karıştı. Drogcular artık hem baharat, şifalı bitkiler ve karışımlar satabiliyor, hem de birçok hastayı tedavi edebiliyordu fakat bu uygulama ile işler o kadar çığırından çıktı ki 1573 yılında Sultan II.Selim, hastaları tedavi edecek hekimlerin hekimcibaşı tarafından sınava tabi olması ve bunun sonucunda bir hekimlik belgesi çıkarılması hakkında bir nizamname yayınladı.
Yine de bu nizamname, her aktarın aynı zamanda hekim olması sorununa net bir çözüm bulamamış olacak ki 1861 senesinde yeni bir nizamname yayınlanarak Bizans İmparatorluğu içerisinde geçerli olan aktarlık sistemine geri dönüş yapılmıştır. Bunun yanında Osmanlı Devletinde aktarlık kültürü o kadar gelişmiştir ki her köşebaşında seyyar bir aktar görülmeye başlanmıştır. Mısır çarşısı gibi kapalı çarşılar ise neredeyse aktarlıktan başka meslek grubunu barındırmaz hale gelmiştir. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’ne göre sadece İstanbul sınırları içerisinde 2000’den fazla aktar bulunuyordu.
Özellikle Asya ülkelerinde ise aktarların ayrı bir önemi vardı. Uzak Doğu halklarında şifalı bitkiler ile uğraşmak dinen kutsal kabul edilir ve uğraşılması gerekilen bir meslek olarak görülürdü. Bunun yanında çoğu baharat ve otun ana vatanının Uzak Doğu olması da aktarlık kültürünün gelişmesine yardımcı olmuştur. Baharatlar ve şifalı bitkilerin ilk olarak şişelenmesi de Çin‘de görülmüştür. Medeniyetten medeniyete aktarılan aktar kültürünün taşıyıcısı olan Asyalıların, bu konuda batıya kattığı çok şey vardır. Çin’den Avrupa’ya uzanan baharat yolu sayesinde, Avrupa ve yakın Asya karabiber, tarçın ve daha birçok baharat ile tanışmıştır.
Tarihte aktarların yeri tartışılamaz derecede önemlidir. Özellikle modern tıbbın gelişmesinde büyük rol oynayan aktarlık, ne yazık ki günümüzde gösterilmesi gereken değerin %30’unu bile alamıyor. Hem en güzel baharatları çok ucuz fiyatlardan almak, hem de sentetik ilaçları kullanmak yerine doğal bitkileri tercih etmek isterseniz size en yakın aktara uğramanızı tavsiye ederiz.
Unutmayın, nane ve limon kabuğunun geçiremeyeceği hastalık yoktur ve en güzel nane aktarlarda bulunur 🙂
Çok güzel bir yazı olmuş devamını bekleriz. 🙂