Kabuklu deniz canlıların kabuklarını oluşturan Kalsiyum karbonat (CaCO3) kireç taşının da ham maddesidir ve oluşumu esnasında hava ile temasa girerek pütürlü ve delikli bir yapı oluşturur.
Her türlü krizi fırsata çevirmesini bilen insan kireç taşının bu pürüzlü yüzey özelliğinden faydalanarak yeni bir sanat yaratmıştır ki bu Taş Baskı Sanatı olarak bilinmekle birlikte evrensel literatürde litografya ya da litografi denir.
Temel prensibi ise hidrofobik (suyu sevmeyen maddeler) olan yağın suyu itmesine dayanmaktadır.
Kireç taşı 5-8 cm arasındaki bir kalınlıkta levha halinde biçimlendirildikten ve pürüzsüzleştirildikten sonra arzu edilen objenin deseni özel mürekkeple üzerine işlenir.
Mürekkebi özel yapan şey ise nitrik asidin Arap sakızı yağıyla karışması sonucunda yağdan oluşması ve suyu itmesidir. İşleme işi sonlanınca terebentinle muamele yapmak, oluşturulan desene berraklık kazandırır.
Daha sonra levha ile temasa geçen su, kireçtaşının pütürlü ve delikli yapısına geçerken oluşturulan obje dışında her yeri donatır.
Sonrasında özel mürekkep, levhaya sürüldüğünde suyun olmadığı yerlere nüfuz eder. Suyun olduğu yerlerden yağlı yapısı nedeniyle itilir.
Kalıp levha, istenilen kâğıda bastırılarak desen elde edilir. Mevcut mürekkep bitene kadar işleme devam edilir.
Ofset renkli taş baskı elde edilmesi için, şekil ve yazılar renk ayrımına göre ayrı hazırlanmaktadır.
Şimdilerde kullanılan ofset litografyanın atası bu adı geçen taş baskı sanatıdır, fotokimyasal yöntemlerle modernleştirilen sistem daha çok geçirgenlik ve iletkenliği ile bilinen Çinko (Zn) ve Alüminyum ( Al) elementlerinden oluşan kalıplar kullanılır.
Ülkemizle 1831’de tanışan bu sanat ilk başlarda askeri kitapların basımında kullanıldı.
İlk atölye ise şimdiki adıyla İstanbul Üniversitesi olarak bilinen Eski Harbiye Nezareti’nde kuruldu.
Geçtiğimiz yüzyıla kadar basımda kullanılan bu yöntemin şimdilerde sanat işlevi daha fazla çünkü gelişen teknoloji ile yerini modern baskıcılığa devretti.